2 Haziran 2015 Salı

Ergonomi Design Gruppen

1969 yılında Designgruppen kurumu kuruldu. Kurucuları daha önce AGA, ASEA ve IBM. İlk iş ortakları arasında müşteri olarak ESAB, Flygt, AGA ve The Cooperative Union vardı. 2 yıl sonra Henry Wahlforss ve Ergonomidesign Stockholm'de Tranaberg dışında bir eski tutkal fabrikasına taşındı. Ergonomidesign engelli eşyaları ve kullanıcı bazlı tasarım ürünleri üzeirnde uzmanlaştı. 1979'da iki kuruluş birleşerek Ergonomi Design Gruppen ismini aldı. 1 yıl sonra eski bir şapelin olduğu yere taşındı ve kuruluşun merkezi hala buradadır. 1970'lerin başlarıyla beraber

Ergonomidesign'a pek çok tasarımcı katıldı. Bunların ikisi Maria Benktzon ve Sven-Erik Juhlin bıçaklar ve testerelerin ergonomisi üzerine araştırma yaptı. Bu araştırma engelli insanların kullanacağı ürünlerin standardının yükselmesinde önemli rol oynadı. Bu araştırma Pfizer, Bahco, BabyBjörn gibi önemli şirketlerin ilgisini çekti. Çoğu ürün hala İsveç Ulusal Müzesi'nde sergilenmektedir.

1980'lere doğru, Ergonomi Design Gruppen kullanıcı odaklı çalışmaya devam etti. Çevre çalışmalarına, sürdürülebirliğe ve sistematik kullanıcı araştırmasına ağırlık verdi.

1990'da ekonominin iyi duruma gelmesiyle beraber Ergonomi Design Gruppen genç tasarımcılara şans verdi. Genç vizyonlarla beraber çalışmaları çeşitlilik kazandı. New York ve Şangay'da da şubelerini açan firma 2012'den bu yana Veryday ismiyle çalışmaya devam ediyor.

Veryday bugünlerde 3M şirketi için kask, Pfizer için şırınga, Koenigsegg spor araba tasarımı ve Siemens için vantilatör tasarımı yapmakla beraber IF Product Design Award ve Red Dot Design Award gibi önemli tasarım yarışmalarından ödüller almıştır.








Pentagram Design Group

Pentagram design group, 1972'de Alan Fletcher, Theo Crosby, Kenneth Grange ve Bob Gill tarafından kuruldu. Pentagram design group farklı alanlardan tasarımcıların bir arada çalıştığı bir yapı getirdi. Pentagram, oldukça düz bir kuruluştu. Herkesin hisseleri eşitti. CEO, menajer veya yönetici pozisyonunda kimse yoktu. Bu eşitlik, her sene oluşuma yeni tasarımcıların davet edilmesiyle yenileniyordu. Tasarımcıların ne kadar süredir Pentagram'ın parçası olduğu bu eşitliği değiştirmiyordu. 1978'de Colin Forbes New York ofisini açtı. Daha sonra ise Londra ve Austin ofisleri de açıldı. Pentagram, grafik tasarım, mimarlık, iç mekan eşyaları vb. alanlarda çalışmalar yürüttü. Boots, Tesco, 3Com, Tiffanny, Nike ve Timex gibi firmalar için ürün ve ambalaj tasarımı yaptılar. Ayrıca Citibank için kart tasarımları yaptılar. Mimarlık üzerine de önemli çalışmalar yaptılar. Harley-Davidson müzesinin mimarisini Pentagram grubu üstlenmişti. Günümüze kadar aktivitesini koruyan tasarım grubu 2005te Amerika'da meşhur "The Daily Show"un set tasarımını yapmıştır. Hala merkez binaları Manhattan'da 204 Fifth Avenue'da bulunmaktadır.




Ecodesign

Ecodesign, ürünlerin çevreye olan etkilerini göz önünde bulundurarak üretim süreçlerini ve ürünleri tasarlamayı hedefleyen bir tasarım yaklaşımıdır. Ecodesign’ın en temel yaklaşımı, ürünlerin ekolojik ayakizinin hesaba katılması ve bu sorumluluk içerisinde üretime yaklaşmasıdır. Ecodesign, bir ürünün geliştirilmesinden tasarımına, pazarlanmasından satışına ve projenin idare edilmesine kadar olan bütün süreci kapsar. Bir ürünün yaşam döngüsünü ve bunun etkilerini hesaplarken 3 temel nokta göz önünde bulundurulmalıdır. - Kaynakların tüketimi - Hava,su emisyonları ve bunların çevre ve insan sağlığına olan etkileri - Gürültü kirliliği gibi çeşitli diğer etkiler Ürünün oluşma sürecinin orta adımlarında ise göz önünde bulundurulması gereken en önemli konu ise üretim sürecindeki atıklardır. Atıklar iki kısımda ele alınır: - Üretim esnasında çıkan tehlikeli atıklar - Atıkların yayacağı metan emisyonu Temel olarak ecodesign’ın belirlenmiş kriterleri bu şekildedir. Daha ayrıntılı bir analiz için Çevereye Etki Analizi (Environmental Effect Analysis) kullanılabilir. Ecodesign konsepti oldukça yaygın bir kullanım alanına sahiptir. Küresel ısınma ve karbodioksit emisyonunun artması sonucu led firmaları, üretim sürecinde bu yaklaşımı dikkate almış ve üretim tekniklerini buna bağlı olarak değiştirmişlerdir. Bunun yanı sıra yağmur suyu depoları gibi çalışmalarla su döngüsünün en verimli şekilde kullanılması amaçlanmıştır.









DER BLAUE REİTER

Der Blaue Reiter (Mavi Süvari), Vassily Kandinsky ve Franz Marc'ın 1911'de Almanya'nın Münih şehrinde kurduğu ressamlar birliği.
Kandinsky ve Marc 1912'de, içinde plastik sanatlara ve müziğe yer verdikleri Der Blaue Reiter (Mavi Süvari) adında bir almanak yayınladılar ve iki sergi düzenlediler. Daha sonra Gabrielle MünterAlexej JawlenskyMarianne von WerefkinAlfred KubinPaul KleeArnold Schönberg'in de katıldığı Mavi Süvari grubunun bildirgesi, dönemin entelektüel ortamında oldukça yankı uyandırdı. Sanatçılar yeni bir tinsel çağı haber verdiler. Bildirgede on dört ana makale vardı. Bu metinlerde Kandinsky ilk kez sanatçının doğayı kavraması ve saf estetik birliğe yönelmesindeki yegane aracı olarak gördüğü "içsel gereklilik"ten bahsetti.
1905'de kurulan Die Brücke (Köprü) adlı ressamlar birliği gibi, Mavi Süvari stili realizmnaturalizm ve izlenimciliğe karşıydı.
Der Blaue Reiter'in 1912'de Münchner Galerie Thannhäuser'da yaptıkları sergiden sonra kendilerini uluslararası duyurmayı başardılar. Bunun üzerine Heinrich CampendonkRobert Delauney ve Lionel Feininger bu guruba katıldılar.



SECTİON D'OR

Altın oran, matematik ve sanatta, bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, uyum açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal bir oran bağıntısıdır.
Doğada bir çok canlıda ve yapıda gözlemlenebilen altın oranın insanlar tarafından ne zaman ve nasıl bulunduğu tam olarak bilinmemekle birlikte bu konudaki en ünlü eser Leonardo da Vinci'nin 1492 yılında tamamladığı insan vücudundaki altın oranları gösteren Vitrivius Adamı isimli çalışmasıdır. Leonardo da Vinci'nin günlükleri arasında, aldığı notların yanında bulunan bu çizim iç içe geçmiş kolları ve bacakları açık ve kapalı olmak üzere çıplak bir adamı tasvir ediyordu. Çizimdeki vücut çeşitli sayısal değerlerle, geometrik şekillerle eşleştirildiğinden dolayı Leonardo da Vinci'nin "İnsanın Oranları" adını verdiği bu çizim insanı ve doğayı, aralarındaki uyumu keşfetmeye çalışan bir eser olarak tanımlanmaktadır. Altın oran ve ya ilahi oran adını kullanan ilk kişi de Leonardo da Vinci'dir. İtalyan matematikçi Fibonacci de altın orana uygun olarak dizilen sayılar topluluğunu keşfetmiştir ancak bunu altın oranın farkını bilerek yapıp, yapmadığı tam olarak bilinmemektedir. Fibonacci diziliminde arka arkaya gelen her sayının toplamı bir sonraki sayıya eşittir. Örneğin; ..., 3, 5, 8, 13. 21... gibi. 


Mısırlıların Piramitleri yaparken de altın oran benzeri bir sistemden yararlandıkları gözlemlenmektedir. Keops Piramidi'nin kare şeklindeki tabanının ölçüsü ile üçgen şeklindeki yüzeyine uygun bir yuvarlak çizildiğinde bu yuvarlığın büyüklüğü birbirleri ile eşit olmaktadır. Aynı şekilde Yunanlar da heykel yapımlarının çoğunda bu orandan yararlanmışlardır. Rönesans Döneminde ise bir çok sanatçı tablolarında altın oranı kullanmıştır. Bu şekilde özellikle insan heykel ve çizimlerinde gerçeğe çok daha yakın sonuçlar elde edilmiştir. 


İstiridye, salyangoz gibi canlıların kabuklarında, insan vücudundaki uzuvlar ve organlarda, DNA'da, uzayda ve daha bir çok farklı alanda altın orana rastlamak mümkündür. Örneğin; insan elindeki ilk 2 parmak boğumunun toplam uzunluğu 3. boğumun uzunluğuna eşittir ve ya iki ayağın toplam ölçüsü insanda yerden diz bölgesine kadar olan kısmın ölçüsüyle aynıdır. Başın üst kısmından boynun bitimine kadar olan ölçü iki kez alt alta dizildiğinde ortaya çıkan ölçü tam olarak kişinin vücudundaki merkez olan karın kısmına denk gelmektedir. Yüzde dudak bitimleri ile, göz bebekleri aynı çizgide olduğu takdirde altın oranı oluştururken bu çizginin tam ortası burnun ucuna denk gelmektedir.  Akciğerde ise asimetrik şekilde gelişen kısa bronşların toplamı uzun bronşa eşittir. Salyangoz kabuğundaki ve uzay boşluğundaki spiral şekli de içten dışa doğru olmak şartıyla bu oranın kıstaslarına uymaktadır. 






Vasiliy Kandinskiy



Sanatsal ve kültürel ortamın oldukça ateşli olduğu 20. yy.da ilk kıvılcımları parlatanların başında Kandinskiy gelir. Teorileri ve uygulamalarıyla etkin rol oynayan önemli bir kuramcı ve ressam olmuştur.Kandinsky 1909 yıllarında ünlü emprovizasyonlarına başladı. 1911'de Kandinskiy, Münter ve diğer arkadaşları ile Münih'deki geleneksel sanatçılar derneğini ile bağlantılarını kopartarak Der Blaue Reiter (Mavi Binici) akımını oluşturdu. İki kısa yıldan sonra bu yeni grup Kandinskiy'nin önderliğinde Matisse, Picasso, Delauney ve Klee gibi zamanın önemli yaratıcılarını etrafında toplamıştı bile.

Der Blaue Reiter yeni dönem için müzik, tiyatro ve bilimsel alanları da kapsayarak soyut resim, gerçekçilik akımları, primitive sanatlar ve çocuksu çizimler için adeta bir yön gösterici işlevindeydi. Böylece Münih dünyada önemli bir sanat merkezi haline geldi.Kandinskiy yaklaşımını 1912 yayımlanan Sanatta Zihinsellik Üzerine adlı kitapta geliştirdi. Kandinskiy için sanat, manevi değerlerin betimlenmesidir. Her sanat dalı dışsal yapısı itibariyle birbirinden ayrılsa da buluştukları ortak nokta, insan ruhunu arıtıp, harekete geçirebilecek iç amaç için çaba vermeleridir.






5 Nisan 2015 Pazar

Studio Alchimia

Stüdyo Alchimia mimar Alessandro Guerriero tarafından 1976 yılında Milano'da kuruldu ve 1960'ların radikal hareketin ortaya çıkardı. Amaç, yeni bir stil için modernist tasarım ilkelerinden uzaklaşmak oldu. İlk olarak, deneysel bir galeri ve laboratuvar gibi, endüstriyel tasarım sürecinin sınırlamaları bağımsız, Stüdyo Alchimia tarafından planlanan tasarımlar etkili bir tasarım stüdyosu haline geldi. Diğer üyelerin arasında     Ettore Sottsass , Alessandro Mendini , Andrea Branzi , Paola Navone ve Michele De Lucchi vardı. Stüdyo Alchimia'nın amacı tasarım ve sergi parçaları yerine tüketici odaklı ürünler üretmek oluşmuştur.Ürünleri prototip olarak kabul edildi. Tasarım stüdyosunun amacı duygusuz, işlevselci seri üretim bireyine, şehvetli, çekici, benzersiz çıkış yolları bulmak oldu. Bu nesnelerin yararlı olacak şekilde tasarlanmış olup olmamasının bir önemi yoktu.    Marcel Breuer klasik mobilya tasarımını yeniden Wassily sandalye, dekoratif süs eşyaları ve dekor ile sağladı. Ayrıca mevcut yeni bir yüzey veya referans ile eski mobilya "simya" olarak değiştirildi ve rafine edildi. Tasarımlar; Mendini kanepe, Kandissi veya koltuk Proust .1970'ler ve 1980'lerin sonlarında önemli uluslararası tasarım grubu olarak Alchimia'nın da katılımıyla birçok sergi düzenlendi.     1981'de Ettore Sottsass gruptan ayrıldı ve az tüketim grubu olan Memphis'i kurdu








Anti Design

      Anti-Tasarım tasarım akışı ve stil sanat hareketi İtalya'da 1966-1980 arası sürdü. Anti-Tasarım idealizm ve ironi ile karakterize ve çarpıcı renkleri, ölçek bozulma ve kitschi vurguladı. Mimaride bu da Radikal Tasarım dönemi olarak bilinir.
      Ettore Sottsass Anti-Tasarım hareketinin bir anahtarı oldu. Ettore 1960'larda ve 1970'lerde Radikal Tasarım hareketinin önde gelen üyesi oldu. Memphis onun cesur ve dekoratif tasarımlar üretmesi için post-modern tasarımların yolunu açtı.
     Anti-Tasarım kitsch, ironi ve ölçek bozulma ifade potansiyelini kullanır. Anti-Tasarım 1980 yılında sona ermesine rağmen, hala bugün çağdaş tasarımcıları etkilemeye devam ediyor.







Anti-Art

       Birçok eleştirmen, anti-art düşüncesini dadaya dayandırmaktadır. Dadacı sanatçılar Huelsenbeck ve Hausmann, bir dada sergisinde sanatın öldüğünü ilan ettiler. Bu görüş sanatın yararsız olduğunu belirtir. Anti-art'ın temel iddiaları, sanatçının doğal ve kültürel ayrıcalığının olmadığı, sanatsal çabanın değersizliği ve yaratıcılığın herkeste var olduğudur. Terimin kullanılması ise Marcel Duchamp'ın 'anti-art'ın ustası olarak kabul edilmesiyle gerçekleşti. Sanatın kendisi, sanat dünyasında neyin sanat, neyin sanat olmadığını belirleyen sosyal bir kurum ve göçtür. Öyle ki, Marcel Duchamp'ın Mona Lisa'nın imgesi üzerine bir bıyık çizmesi, bir Vandal'ın bir resme zarar vermesi olarak değil tam tersine sanat olarak kabul gördü. Bu örnekte görüldüğü gibi, sanat kurumunun iyileştirici gücü sanatçılardan gelen saldırıların çoğunu, kısa bir sürede sanat içinde dönüştürmüştür: Bu Duchamp'ın 'hazır nesnelerinin de kaderidir. Duchamp'ın hazır nesneleri, anti-art birer üretim olmalarına rağmen bir sanat tarzı olarak anlaşılmıştır. Sanat sabit ve değişmez bir kavram olmaktan çıktığından beri, yeni sanat, genellikle önce sanat olmayan (non-art) olarak kabul edilmiştir. Kültürel muhafazakârlık, bütün yeni sanat hareketlerini anti-art olarak kabul etme eğilimindedir: Çünkü yeni sanat, sanatın doğasıyla ilgili geleneksel varsayımları kaçınılmaz bir şekilde sorgulamaya başlar. Marjinal görsel kültürün bazı çeşitleri de anti-art olarak nitelendirilmiştir. Örneğin grafiti de Herbert Marcuse tarafından bu şekilde düşünülmüştü. Başlangıçta Vito Aconci'nin çalışmaları ve politik bir hareket olduğu için sitüasyonistler, anti-art olarak düşünüldü. Bad art en yaygın anti-art biçimidir. Anti-art, birçok durumda sanatın netliğine ilişkin bir felsefi yaklaşım olarak ortaya çıkmasına rağmen kimi örneklerde sanata karşı bir nefret olarak da vücut buldu:
• "Ressamlardan ve şairlerden nefret ediyorum", I. George.
• "Resimden ve şiirden nefret ediyorum. Hiçbiri iyi bir şey yapmadı", II. George.
• "Gördüğüm şeyleri bana hatırlatmayan resimlerden nefret ediyorum", Lord Byron.
 

Hochschule für gestaltung / Ulm, Almanya

       Hochschule für gestaltung Ulm yani Ulm Tasarım Okulu, 1953' te tasarımcı bir çift olan Otl Aicher ve Inge Scholl ile Bauhaus mezunu tasarımcı Max Bill tarafından kurulan Almanya merkezli bir tasarım üniversitesidir. Kısa sürede Bauhaus'un ardından Almanya'nın en iyi ikinci tasarım okulu konumuna oturmuştur.
       Bu okulun yönetimine eski Bauhaus’un öğretim üyelerinden olan, Max Bill getirilmiştir. Ulm Tasarım Yüksek Okulu, Bauhaus düşüncesinin üzerine pedagojik açıdan, tasarım eğitimine bilimselliği katmanın yanı sıra Alman endüstrisiyle yoğun bir ilişki içine de girmiştir.

Otl Aicher 1953 yılında Inge Scholl ve Max Bill ile birlikte 1950'ler ve 1960'larda tasarım alanında Almanya'nın önde gelen eğitim merkezlerinden biri haline gelen Ulm Tasarım Okulu'nda  (Hochschule für Gestaltung Ulm) dersler vermeye başladı.
        Okulun binası, okulun kurucularından olan Max Bill (aynı zamanda ilk rektörü) tarafından tasarlandı
Ulm Modeli ; 1953'te Tomas Maldonado, Friedrich Vordemberge,Gildewart ve Walter Zeischegg gibi alanında iyi bilinen isimleri kadrosuna katan okul, sanatın kültürle olan etkileşmini de önem vererek pek çok önemli ve alman olmayan tasarımcıyı okula davet etti. Meis Van der Rohe, Herbert Bayer, Reyner Banham, 
Buckminister Fuller, Konrad Wachsmann, Walter Gropius gibi Almanya dışından gelen eğitimciler okuldaki sanat algısını çeşitlendirdi. Bir çok farklı disiplin ve kültürleri bünyesinde barındırmasıyla bilinen , sanatın sadece farklı beyin fırtınalarıyla değil, farklı kültürdeki beyinlerin senteziyle en yaratıcı ve en estetik olana ulaşabileceğini savunan sistem "Ulm Modeli" adlandırılır.  
    Ders içeriği, görsel deneyler (simetri ve topoloji algı ve öğretilerine dayanan iki ve üç boyutlu çalışmalar), atölyeler (ahşap, metal, plastik, fotoğraf), sunum (desen, yazı, dil, serbest el) ve yöntembilim (mantığa giriş, matematik ve topoloji) gibi konulardan oluşmaktaydı. Nitekim okulun farklı yaklaşımında yöntembilim ve işlevsellik önemli birer öge olarak karşımıza çıkar. Bunun yanında teori ve pratik, %50 gibi bir oranda müfredatta dengelenmiştir.







     

Memphis Grubu

1980’li yılların en önemli tasarım grubu hiç kuşkusuz Memphis’ti. 
Milan’da, Ettore Sottsass tarafından 1980 yılında radikal Studio Alchimia’dan ayrılmasından sonra başlatıldı. 
Ettore Sottsass, çevresine bir grup uluslararası mimar, mobilya, dokuma ve seramik tasarımcısını topladı. 
Bunlar arasında Andrea Branzi, Martine Bedin, George Sowden, Peter Shire, Michael Graves, Javier Mariscal, Michele de Lucchi ve Matteo Thun bulunuyordu.
Çalışmalarını ilk kez 1981 Milan Mobilya Fuarında sergilediler.
Burada Memphis grubu, bazı eleştirmenler tarafından yavan bulunsa da başarı elde etti. 
Postmodernist bir grup olan Memphis çeşitli kaynaklardan —klasik mimariden 1950’li yılların değersiz sanatına kadar her şeyden— eklektik bir şekilde yararlandı.
 Göz alıcı ve çoğu kez şaşırtıcı renkler kullandılar ve nesnenin pratik kullanımından çok görünümü ve anlamı üzerine vurgu yaptılar. 
Tartışmacı bir girişim olarak başlayan şey büyük bir ticarî başarı kazandı. Ne var ki, Memphis Grubunun postmodernizmin aşırı yönlerini oluşturan fikirleri fazla kalıcı olamadı.